14 Mart 2012 Çarşamba



 FAS / KAZABLANKA

2011 Ramazan ayını yaz mevsiminde geçirmenin gerek tereddütlü gerek kolay atmosferinden çıkmaz üzereyken aynı zamanda tatil programını da bir yandan ayarlıyordum. Yoğun geçen sahur,  iftar programları bünyemi oldukça sarsmış durumdaydı üstelik “ Roaccutane “ tedavisi görmemden dolayı psikolojimin ciddi bir revizeye ihtiyacı vardı. Sonra bir hayal kurdum batı’dan birazcık çalmış ama doğulu kalmış insanların egzotik ülkesi diye duyduğum ve hep merak ettiğim Arap ülkesi olan Fas’a gitmeye karar verdim.  Hemen araştırmalara başladım; bileti hangi firmadan alırım, ne kadar bir bütçe ayarlamalıyım, nerde kalırım gibi. Derken kız kardeşimle kararımızı hemen hemen vermiş durumdaydık. Fasta ki arkadaşlarımızla irtibat kurduk, hepsi çok sevindi Ramazan Bayramına bir hafta falan vardı ve en samimi arkadaşımız Naoufal Oulda ile görüştük bayramımı bizimle geçirmekten ailesi ve kendinin çok mutlu olacağına ifade etti tabi biz daha da heyecanlandık sanki orada yalnız kalmış garip kalmış din kardeşlerimizi n bize ihtiyacı vardı. Air Arabia” dan biletleri aldık. 27.08.2011 tarihinde yanılmıyorsam akşam 01.00 da Sabiha Gökçen den uçağımız hareket edecekti. Ülke hakkında gezilecek, görülecek yerler diye hummalı bir araştırma yaptık, çok ca heyecanlandık. Sabaha doğru sahura kalkerken ertesi gün Fas ta olma duygusu beni çok mutlu etmişti. Aynada kendime tebessüm ederek baktığımı hatırlıyorum. Aynı gün Bayram tatili başlamıştı iş yerinde işten çıktım, sipariş verdiğim şalları ve döviz almak için kapalı çarşıya doğru yola koyuldum. Metrodan inmiştim ki cebimdeki parayı kontrol etme ihtiyacı hissettim.  Aman Allahım o an şok geçiriyordum. Cebimdeki döviz çalınmıştı ya da düşürmüştüm bilmiyorum çok yüksek bir rakam değildi belki ama beni oldukça sarsacağı belliydi. Oturdum bir köşeye ağlamaya başladım. Gelen geçen bana bakıyordu umursamadım yaklaşık yarım saat ağladım düşündüm napıcam şimdi dedim sonra seyahati iptal etmek istedim ama bir yandan ödemesi yapılan biletler, ve programlarını seyahat için ayarlamış arkadaşlarım….  Neyse bir şekilde halledebilirim düşüncesiyle toparlayıp kendimi yola koyuldum. Böyle durumlarda bana yakışandan daha fazla soğukkanlı olduğumu fark ettim. Normalde benim daha gürültü çıkarmam gerekirdi ama Allah sabır verdi diyorum ben.  Allah selamet versin bankacı arkadaşım Yasemin beni çok teskin etti merak etme başın çok sıkışırsa her şekilde sana para gönderirim dedi diğer yol arkadaşlarım yine aynı şekilde. Bu beni oldukça rahatlattı

Uçağa binerken hatırlıyorum kendimi Sefer Namazı kılınmış, dualar edilmiş … şimdi güzel bir yolculuk olacak diye düşünmüştüm. Uçak hareket etmeden önce Kaptan Arapça konuştu ve güzel bir yolculuk duası okundu (ki buna bayılmıştım) kalkışa hazırlandı. Sabaha doğruydu uçak indiğinde 5 saat bir yolculuk yapmıştık ve “Kazablanka” ya Mohammed V Airport’a indik. Pasaport kontrolünden geçerken Avrupa ülkelerinden farklı olarak bir  de çantalarımıza üstün körü bakıldı. Hemen abdest alıp sabah namazını kılalım diye kararlaştırdık. Lavaboya gittik, eşyalarımızı bir köşeye koyarak güzelce elimizi yüzümüzü yıkadık. Mescitte namazlarımızı kıldıktan sonra bizi almaya gelen arkadaşın aracına binerek kalacağımız otele gittik. Unutmuyorum “Hotel Meridien” yolculuk sonrası biraz uyumak çok iyi gelecekti.  Aşağıda ki gördüğünüz odayı, yatağı görünce oturup bir şükür namazı kılmak istedim J



Derken en heyecanlı yeri anlatıyorum şimdi ne oldu biliyor musunuz, keşke şu soruyu doğru tahmin eden kişiye bir Fas Seyahaeti hediye edebilseydim. Telefonumun olmadığını fark ettim ve ”iPhone 4” ve beyaz telefonum yine aynı şoku yaşadım ama ağlayamadım bu sefer hem diğer insanların canını sıkmak istemedim hem de cidden bu gerçeği kendime bile söyleyemedim. Hayır aynı şey bir başkasının başına gelse aptallıkla, dikkatsizlikle suçlayacağım şeyleri arda arda yaşar oldum. Ya çok mu heyecanlandım bilemiyorum J Uyuyayım yarın bakarım muhtemelen eşyalarımın içindedir falan dedim ve yattım.

           Beyaz çarşafların arasında kaybolarak uyanmak, o mayhoşluk böyle hafiften mızmız hal ….Güzel bir odanın penceresinde güzel bir sabahı seyretmek…. aslında öğlen bile diyebiliriz. Kazablanka da olma hissi uyandırdığı etkileri güçlüydü.  Soğuk bir duş, hafif bir makyaj, pasaportumu ve Canon cuğumu boynuma asarak odayı terk ettim. Kahvaltı yapmak oldukça ilginçti seferi niyetiyle oruç tutmamıştık şehirde ise her yer kapalıydı neyse otele yakın bir yerde tuhaf bir kahvaltı yaptık. Konu açılmışken yemeye içmeye o kadar önem veren benim gibiler için söylüyorum Fas yemekleri birçoğunuzun damak tadına hitap etmeyecek. 

Kazablanka (Casablanca, Dâr-ül-Beydâ ) hakkında biraz bilgi vermek isterim.  Fas'ın batısında, Atlantik Okyanusu kıyısında yer alan büyük liman kentidir. Kazablanka, aynı zamanda Fas'ın ve Mağrip’in en büyük şehridir; nüfusu 3.800.000 civarındadır. Şehrin ismi İspanyolca “Beyaz Ev” manasına gelmektedir. Fas zaten bir Berberi – Arap ülkesidir. Orijinal Berberi ismi “Anfa” (tepe) olan Casablanca’yı ilk olarak Portekizliler “Casa Branca” olarak adlandırmış, bundan esinlenen İspanyollar da “Casa Blanca” demişlerdir. Kazablanka, ülke ulaşımının kalbi durumundadır. Banliyölerinde ve şehir içinde bir çok tren istasyonu bulunmasının yanında iki adet sivil havaalanı mevcuttur. O kadar istedim ki ilk Okyanus Kıyısına gidelim diye çok merak ediyordum çünkü hayatımda ilk kez bir okyanus görecektim bir şeyi ilk görmenin verdiği hazzı bilirsiniz… 

     İlk defa “Okyanus” görmek hele bu birde adını sıkça duyduğum Atlantik Okyanusu olursa…. Görmek için Fas’a gelmeyi bahane ettiğim bir su birikintisi değil. O, atmosferdeki nemin başlıca kaynağı, dev su kütlesi, denizlerin anası. Kıyısına vurgun deniz yıldızları olan gelgitli uçsuz bucaksız deniz. Yetmez dedim içimden bu görüntü benim bu sularda yüzmem gerekliydi… 

Bu aşağıda gördüğünüz manzara ise bir Med Cezir örneğidir. Yani ay'ın çekim gücünün yarattığı denizlerdeki suyun her ay ve belirli fasılalarla çekilip geri geldiği doğa olayıdır. 


 Casablanca denince, akla hemen okyanus kıyısı geliyor. . Önce okyanus kıyısına gidin. Okyanus kıyısında sahil uzunluğu, yaklaşık 3000 metre. Kıyının güney ucuna gittiğinizde, bir ada göreceksiniz. Ama, tam olarak denizin içinde kalan bir ada değil. Kıyıya bitişik. Sular çekildiğinde yarımada, geri geldiğinde ise ada oluyormuş. İsmi ise daha da hoş “Büyücüler Adası” biz duyunca vay be, aa, çok enteresan dedik  ama gittiğimizde kurşun bile döktüremeden geri gelmiştik. . Adanın üzerinde, bir miktar baraka tipi ev var. Uzaktan bakıldığında, insanlar da seçilebiliyor. Nazara karşı kurşun dökülmesi ile ünlenen adada, bugün 3-5 ton kurşun bulunduğu söyleniyor. Ada da sadece bol bol ele kına yakıldığını gördük biz. 

Adaya giderken objektifime bir çocuk ilişti, Allahım bir tatlı, bir sinirli bişey ki anlatamam. Etmediğim kalmadı sadece bir fotoğrafını çekmek için. Ağlıyordu sürekli. Zor tuttum kendimi yanaklarını ısırmamak için J ama gizlice bir fotoğrafını çekmeyi başardım…
Adanın tepesindeyken tekrar okyanusa şöyle bakarak vedalaştım …. Tekrar yetmez dedim içimden bu görüntü benim bu sularda yüzmem gerekliydi…
             Bu değişik adadan sonra, kıyıda ilerlemeye devam ediyoruz. Kıyıda yani La Corniche’de (Kordon boyu) çok sayıda cafeterya ve peş peşe beach clubler var. Mc Donalt, KFC  burada. Caferlerden birine oturup, kıyının sessizliğini ve beyaz köpükler çıkararak, bir çizgi halinde kıyıya paralel gelen dalgaları izleyin. Kesinlikle, büyük keyif alacaksınız.


Medina (Eski şehir)

Kazablanka’nın eski şehri burası, şehrin tam merkezinde. Tarihi dokusu, labirent gibi düzenlenmiş sokakları olan bir yer.  Farklı ve enteresan bir yer. . Neyse, devam ettiğinizde; ara ve dar sokakların ilerlediğini görüyorsunuz, ama güvenlik problemi yaşanması nedeniyle, sakın ola, bu ara sokaklara tam olarak dalıp kaybolmayı düşünmeyin (ben çok düşünmüş cesaret edememiştim) burada halk gerçekten çok fakir bir görüntü sunuyor, halk yoksul. Sürekli size rehberlik etmek isteyen insanlar görmeniz mümkün.  Peşinizden geliyor, önünüze atılıyor ve yolunuza dikiliyor, dikkat etmekte fayda var. Yani rehber tutmak burada, rahatsız edecek düzeyde. Sanırım, yapmanız gereken, asla kalabalık yerlerden ayrılmayın ve ara sokaklara dalmayın.
Özellikle Ramazan ayında olduğumuz için insanlar gıda üzerine alışveriş teleşı fazlaydı. Çocuklar yanızıa geldi sanırım sürekli fotoğraf çekmem dikkatlerini çekti. Hepsiyle fotoğraf çektirdik. Onlara dondurma ikram ettik. Sevinmelerini görmeye değerdi.




Ama gerçekten bazı manzaralar var ki standartlardan, hijyenden çok uzak.  



İlerliyoruz...  Koloniyel devirden kalma Saat Kulesi restore edilip turistlerin beğenisi için daha cazip hale getirilmiş.





Place des Nations Unies (Birleşmiş Milletler Meydanı)
Kazablanka Fransız himayesinde kaldığı süre içerisinde, Fransız Mimar Henri Prost’un tasarımları ve planlamalarıyla görüntüsü modernleşmiştir. Birleşmiş Milletler Meydanı pek orjinalliği olmayan meydan. Yani görsenizde olur, görmesenizde olur cinsinden. 






Hassan II Cami
II. Hasan Camii Fas'ın Kazablanka şehrindedir ve Mekke'deki Mescid-i Haram'dan ve Medine'deki Mescid-i Nebevi'den sonra dünyanın en büyük üçüncü camisi olarak bilinir. Fransız mimar Michel Pinseau tarafından tasarlanan ve Bouygues tarafından inşa edilen cami, Atlantik kıyısında denizin doldurulması ile elde edilen bir alan üzerine inşa edilmiştir.           




Aynı anda 25.000 kişinin namaz kılmasına olanak verecek derecede geniş olan caminin minaresi, 210 metrelik uzunluğu ile dünyanın en uzun minaresidir. Casablanca'nın en önemli eseridir zannımca. Ayrıca ben bu fotoğrafı çekereken dışarıya konulmuş büyük hopörlorlar ile mukavele okunuyordu.

Cami ile ilgili bir diğer iddia minaresinin boyu ile ilgili. Cami minaresinin 210 metrelik boyuyla dünyanın en yüksek minaresi olduğu söyleniyor. Fas'taki cami minarelerinin formu bizdeki gibi silindirik değil, ben biraz hayal kırıklığına uğradım açıkcası. Çok namını duymuştum , silindir şeklinde bir şey bekliyordum. Minareler kare planlı ve çok daha kalın yapılıyor. Dolayısıyla daha yüksek minareler inşa etmek mümkün. Caminin inşaatı 1980'de başlamış, 30 Ağustos 1993'te törenle açılmış. Mimarı yapımı ise bir Fransız: Michel Pinseau. 




















            






Şehiri gezerken gözüme ilişen başka bişey ise "Cazablanca Technopark"

Rick Cafe
Yönetmenliğini Michael Curtiz'in üstlendiği Kazablanka (Casablanca), Hollywood klasikleri arasında özel bir yere sahiptir.  'Casablanca', gösterime girdiği 1943 yılında En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo dallarında Oscar ve ABD Ulusal Film arşivinde yerini almıştır. Tüm zamanların en güzel aşk filmi seçilmiştir. 





İkinci dünya savaşında çok direnişli örgütün lideri Victor Lazlow Alman konsantrsayonu kampından kaçarak Casablanca'ya gelir.Amacı Lizbon'a oradanda ABD'ye iltica etmektir. .Fakat bütün umutları şans eseri Casablanca'nın en meşhur gece kulübünün sahibi olan Rick'e bağlamıştır. Rick kaçış için gerekli olan pasaportlara sahib olan tek kişidir. Neyse şimdi uzun uzadıya filmi anlatmaktan vazgeçtim.  Heryerde tavsiye edilmesi ve özellikle Casablanca filminde bu cafenin geçmesinden dolayı burayı ziyaret ederek Fas'daki son akşam yemeğimizi yedik.  Atmosfer çok güzel. Dekorasyon gerçekten romantik ve sizi dinlendiriyor. Menüler günlük ve Fas'ın yemeklerinden ziyade dünya mutfakları yer alıyor.  Sunum ise oldukça güzeldi.Piyano seviyorsanız yapılan canlı müzikten keyif alabilirsiniz. Fiyatlar diğer restoranlara göre doğal olarak yüksek.

                                                   













Birde burada en çok dikkatimi çeken başka bir şey vardı. Meydanların olduğu yada sokaka aralarında bulunan cafelerde tüm sandalyelerin yönü caddeye bakıyor. Ve sıralanarak oturmuş bir sürü adam sanki boğaz manzarası seyreder gibi büyük bir özen ve dikkatle caddeyi seyrediyor J inanın çok enteresan geliyor bu görüntü .. Aşağıda bir fotoğraf paylaştım.  Anlattığım gibi değil mi :)


Ayrıca Kazablanka' nın Lilyum Çiçeği çok meşhurdur.


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar