27 Ağustos 2012 Pazartesi


ŞİLE - AĞVA Gezisi (Fotoğraflı Anlatım)

       21 Ağustos 2012 de Ramazan Bayramının 3. Gününde meclisteki arkadaşlarla Şile-Ağva gezisi yaptık. Servis ayarladık ve toplam 10 kişi  (Esra T. Ve kardeşi, Merve S., ben ve kardeşim, Enes, Büşra Y., Cüneyt K., Bilge, Yücel ) ile Ağva yoluna koyulduk. Ayvayı ve Şileyi ilk görüşüm olacaktı bu. 150 parçalık müzik DVD si oluşturmuştum, şarkı söyleye söyleye Ağva’ya geldik. Yolda Bilge karşıladı bizi ve köyünde tır tır denilen bir motorla küçük bir tur attırdı bize, oldukça komik bir halimiz vardı açıkçası. (Bilge’nin bir de yeğeni var ki dünya tatlısı) Ardından Ağva merkeze gidip önce Göksu Nehrinde güzle bir tekne turu yaptık ardından da Yeşilçay Tatil Köyünde balıklarımızı yiyip gezmeye devam ettik. Kilimlide kısa bir mola verdik, oradan da adını hatırlamadığım bir yere gittik herkes kayalardan atlıyordu çok hoşuma gitmişti bu J ve yola koyulup Şileye geldik. Şile de de dünyanın en büyük 2 . ,  Türkiye’nin 1. Büyüklükteki Deniz Fenerini gördük “Şile Fuse Restoranda” harika bir manzaraya karşı kahvemizi çayımızı içip İstanbul’a doğru yola koyulduk. Yolda patlamış mısırımızı, cipsimizi alıp DVD koyup izlemeye başladık “Kapıda ki Düşman” . Ben bir kez daha Jude Law’a âşık olarak eve döndüm J işte hepsi bu sırasıyla fotoğraflar ise aşağıda ki gibi :)



 Buradan mutlaka su için Şifa olduğu söyleniyor ...


17 Ağustos 2012 Cuma


İBB Gençlik Meclisi
Bilim ve Teknoloji Komisyonu Özel İftar Daveti

Uzun süredir aralarında bulunduğum, çeşitli etkinliklerde beraber görev yaptığımız, her hafta Pazarları toplanıp Dünyada ki bilimsel ve teknolojik gelişmelere yön verdiğimiz J arkadaşlarımı iftara davet edip 12 Ağustos 2012 yi sabırsızlıkla beklemelerini tavsiye ettim zira annemin o leziz yemeklerini ilk defa yiyeceklerdi. (yemek muhabbetinde söz konusu annem olunca çok fazla mütevazı olamam J Davete sayılı günler kalmıştı ki Ahmet’ten facebook üzerinden mesaj geldi. –Esra o gün süper kupa maçı var FB-GS arasında yani ben izlemek istiyorum, nooolur, yalvarırım deyince dayanamadım oda bir insan diye düşündüm. Sonra “keşke Atv bizim televizyonda çekmiyor “ deseydim de iki lafın belini kırma fırsatımız olsaydı diye geçmedi değil içimden.

Aşağıda sizinle paylaştığım fotoğraflardan da göreceksiniz ki tüm akşam çok eğlenceli geçti. Evet ben biraz fazla yoruldum ama değdi zira hepsi birbirinden değerli ve çok iyi aile çocuklarıdır J Bilge Fındık (çiçekler çok zarif ve güzeldi ), Enes Yılmazer, Zeynep ve Zuhal  Demirci (dünyanın en tatlı ikizleri) Ahmet Akyol, Özcan Toy (soy isminden esinlenerek, seni liseli sandığım için çok üzgünüm gerçekten), Emre Gök  ve Muhammet Girgin (imece ruhunu yaşattığınız bana resmen) Merve Saraçoğlu (kahve falıma bir şeyler salladı ama unuttum) Agah Oktay Ertürk (büyük bir sabır ve incelikle çay servisi yaptın, kutlarım) Esra Türköz ve Elif Nur Duman (bu kızların hanımefendi tavrını seviyorum) Ömer Faruk Aydın, Umut E. Yılmaz … hepiniz değerlisiniz…. Ayrıca Merve Çolak yaz bunu bir yere !




 






14 Ağustos 2012 Salı


DRACULA 


       "Voyvoda III. Vlad düşmanlarını (özellikle esir aldığı Osmanlı askerlerini) kazıklara çakarak işkenceyle öldürmesiyle tarihe geçmiştir. Sonradan Bram Stoker'ın Drakula romanına ve Drakula filmlerine konu olmuştur."

                                                                                                              
          Voyvoda       III. Vlad Tepeş (Mart 1431–Aralık 1476), Kont Drakula ya da Kazıklı Voyvoda Eflak beyliğinin voyvodası (prens) idi. 

         Kazıklı Voyvoda olarak tanınan Eflak Prensi Dördüncü Vlad, Voyvoda Dracola'nın oğludur. Fatih Sultan Mehmed zamanında Osmanlılara karşı savaştı. Ele geçirdiği Türk esirlerini kazığa vurarak ve türlü işkencelerle öldürerek Balkanlarda kanlı bir iz bıraktı. Vidin Bey'i Hamza Paşa'yı ve beraberindekileri kazığa vuran kişi de O'dur.

        Vlad’ın babası Romanya Kralı Osmanlılara yenik düşerek oğlu Vlad ve ablasını Osmanlılara rehin olarak verir. Çocuklar başkent Edirne’ye getirilir. Vlad Dracul’un ablası sarayda “prenses” statüsünde ağırlanırken, kardeşi Vlad da seçkin çocuklara verilen özel bir eğitim programına alınmıştır. Küçük Vlad kısa sürede Osmanlı saray hayatını benimsemişti. Murat Han ise Vlad’ın üstüne titrer ona özel davranırdı. Gelecekte Osmanlı’nın Balkanlarda ki uçsuz bucaksız topraklarını kendisi adına sadakatle yönetecek olana bu zeki Romen çocuğunun her açıdan kusursuz eğitim almasını arzulamıştır Sultan.

         Sultan, Türkleri sevmesi için çok geçmeden onun yanına bir de arkadaş verir. Bu kişi, sonradan “cihan fatihi” olarak anılacak olan sevgili oğlu Mehmet’tir. Şehzade Mehmet kendisinden yalnızca bir yaş küçük olan Romen arkadaşıyla yıllar boyunca omuz omuza çok sıkı bir eğitimden geçer. Birlikte en seçkin hocalardan yabancı dil eğitimleri alır, kılıç kullanmayı, ata binmeyi ve devlet yönetiminin türlü inceliklerini öğrenirler. Birbirlerine ölüne kadar dost kalacaklarına dair ve kanlarının son damlasına kadar destek olacaklarına dair yeminleşip ardından da kesik parmaklarını birleştirip kan kardeşi olurlar denir.

        Sonrasında Vlad’ın babası Macarlar tarafından öldürülünce Osmanlı tarafından Vlad Eflak (Romanya) valisi olarak görevlendirilir.  İlk zamanlarda iyi giden Osmanlıya bağlılığını çeşitli şekillerde ispatlayan yeni kral gittikçe Romen soyluları arasında esen milliyetçilik rüzgârları ve yanındakilerin devamlı onu kışkırtması sonucu kinlenmeye başlamıştır Vlad.

Not: Osmanlıların fetih politikasında, kazanılan yeni topraklara, merkezden o yöreye yabancı yöneticiler göndermek yerine daha akıllıca bir çözüm olarak her yeni diyara o bölgelerde doğup büyümüş sadık yerel liderler tayin etmeyi tercih ediyordu. Sultan Murat’ın geniş bir istihbarat yaptırması sonucu Vlad Dracul öne çıkmış ve bu doğrultuda görevlendirilmişti. 

Aslında Vlad içinde zor bir durumdu bu bence düşünsenize bir taraftan gönülden bağlı olduğu dostu Mehmet diğer taraftan Wallachiya’ya bağımsız kral olma hayali!


      Vlad giderek kendisini büyük bir çıkmaz içinde bulacaktır ve gittikçe kaybettiği insanlık duygusunun yerini işkenceden zevk alan duygular kaplayacaktır. Bu arada Voyvoda babasının bölgede efsaneleşmiş olan soyadı “Dracul’u  da Draculea” (eski Romence de “Şeytanın Oğlu” ) şeklinde kullanmaya başlar. Eflak ve Buğdan’a egemen olan huzurlu ortam giderek bitip yerini cinnet atmosferine bırakmıştır.  Bunlar olup biterken Voyvoda’nın sapkın davranışları Fatih’in kulağına gelir bundan emin olmak isteyen Fatih, hem vergileri toplatmak hem de olup bitenleri araştırmak üzere gönderdiği diplomatik temsilciler gönderir. Draculea ise gelen elçileri tutuklatıp, onlara bizzat kendi elleriyle işkence yapar ve sonunda da hepsini kazığa oturtur. Fatih elçilerinin akıbetini duyduğunda uzun uzun ne yapacağını düşünür. Büyük bir tahammülle son mektup ile Vlad’ın aklını başına toplamasını ve saraya bağlılığını yenilemesini emreder. Vlad ise cevap olarak İstanbul’un otoritesini tanımadığını bildirerek bağımsızlığını ilan eder. Fatih Sulatn ise bunun üzerine Balkan seferine çıkan Fatih için artık en önemli hedef Vlad'ı yok etmektir. Eflak'ın başkentine ulaştığında gördüğü manzara yaklaşık 5 km boyunca dizili kazıklardan geçiyordu. Yklaşık 20.000 kadra insan; kadın, erkek, çocuk kazığa geçirilmiş durumdaydı. Osmanlı kaleyi feth ettikten hemen sonra kaçmayı başaran Vlad, kaçarken de  terkettiği topraklarda ki kuyuları zehirledi, ekinleri yaktı, hayvanları öldürttü, hapishanedeki mahkumları, cüzzamlıları, vebalıları salıverip Türklerin arasına girmelerini söyledi. Macaristanda 14 yıl sürgün hayatı sürdükten sonra tekrar kral olmaya karar verip Eflak'a geldiğinde tekrar Osmanlı ordusuna yenildi ve sonrasında Efalkın yeni valisi olan Voyvoda Radu Fatih'in emri üzerine Transilvanya ormanlarında kıstırılıp 1476 yılında öldürülür. Kellesi İstanbul'a gönderilip binlerce Türk'ün katili olarak kelelsi sokaklarda gezdirilir. Bedeni ise Bükreş yakınlarında bir gölün ortasında bulunan Snagov Manstırına gömülür. Saray açısından da bu hesap artık tümüyle kapatılır. 



          Esirlerin derilerini yüzdürerek üzerine tuz sürdürüp keçilere yalatmak, kendisine gönderilen Osmanlı elçilerinin sarıklarını kafalarına çaktırmak, annelerin memelerini kesip yerlerine çocukların başlarını sokturmak gibi akıl almaz işkence usullerini icat etmiş vahşi bir liderdir. Hatta bazı rivayetlere göre kazığa geçirilenlerin kanlarını fıçılarda toplatıp şarap gibi içtiği söylenir. Bu söylentiler ise onun bir vampir olduğu efsanesini oluşturur. Bu olanlara rağmen Romen halkı onu bir kahraman olarak görmeye devam eder. 












Sonrasında Bram Stoker III.Vlad’dan esinlenerek Dracula adlı romanı yazmıştır. Böylece Vlad, meşhur vampir Kont Dracula’ya dönüştü. Drakulanun şatosu olarak bilinen Bran Şatosuna Romanya 1948 de el koymuştur.